Pendik-Yalova feribotunun Pazar günleri ilk seferi saat 08:00’de… Eskihisar’dan geçiyoruz. Hava yeni aydınlandı. Dışarısı serin, çay içimi ısıtıyor. Yolda geçecek on beş gün süre hiç fena sayılmaz. Yalova’dan Uşak’a doğru yoldayız. Sonbaharın renkleri .. Kahverenginin tonlarından, sarı yapraklı ağaçlara, yeşile, kırmızıdan bordoya geçiş yapan yapraklara, gökyüzünün mavisine bakmaya doyamıyorum.
Yol üzerinde daha önce bilmediğim bir antik şehre uğruyoruz. Aizanoi… Kütahya/Çavdarhisar ilçesi sınırlarında yer alan Aizanoi Antik Kenti, Roma Döneminin en önemli kentlerinden. Bir tepe üzerine kurulmuş Zeus Tapınağı dünyanın en iyi korunmuş Zeus Tapınaklarından biriymiş. Gişenin hemen yanında yemyeşil alanda mezar taşları, kapı alınlıkları ve bazı arkeolojik parçalar sergileniyor. Tapınağın yanında merdivenle aşağı inilen geniş bir mekan çok güzel aydınlatılmış. İki saat, belki daha fazla dolaşıyoruz.
Antik şehrin çevresinde eski evler, kümes hayvanları, köyün insanları günlük işlerinde. Uşak yakınlarındaki tarihi Clandras Köprüsünü ziyaretle günü tamamlıyoruz. Hava erken kararıyor, geceleme Uşak’ta. Ezo Gelin Lokantasını öneriyor oteldeki çocuk. Masaya ekmekten sudan önce gül yaprakları dökülen duygusal bir lokanta, aşıklar kenti..!
Uşak sınırlarındaki Ulubey Kanyonu Dünyanın ikinci büyük kanyonu.. Heyecan verici bir görsel şölen karşımızda. Kanyonun tabanına kadar inmesek de aşağı doğru başlıyoruz yürümeye. Her açıdan güzel renkler karşımıza çıkıyor. Burada uzun süre vakit geçirip birkaç günlük yürüyüş yapmalı.. Blaundos Arkeolojik alan da Kanyon içerisinde yer alıyor. Arkada küçük bir köy var Vadide, Blaundos’a bakıyor.
Şehirler, kasabalar, köyler arasında uzayıp giden ara yollar ana yollardan daha keyifli. Yaşamın içine giriyor, farklı soluk alıyorsun. Afrodisias Antik Kenti’ne ulaştığımızda dolaşmak için vaktimizin kısıtlı olduğunu fark ediyoruz. Müze yeni olduğundan önce orayı geziyor daha sonra görkemli, güzel şehrin içinde sessizce ve hep aynı keyifle dolaşmaya başlıyoruz. www.aphrodisias.org Bu muhteşem ortamda yalnızca bir kaç kişiyiz, üzülüyor insan…
Hava kararacak neredeyse, kömür kokusu biraz genzimi yakıyor. Tavas’ta konaklayıp Salda Gölü’ne ve yaklaşık yedi yıl önce ziyaret ettiğim Sagalassos Antik Kenti’ne tekrar gideceğiz. Kasabanın basit ama temiz oteli ana yolun kenarında..Hava bulutlu olduğundan Salda Gölü’nün mavi-trukuvaz rengini göremiyorum, yine de güzel. Çevresinde yürüyüş sırasında iki üç köpek eşlik ediyor, Yeni Zelanda’lı bir genç de karşımıza çıkıyor.
Biraz sıcağa doğru inerken yol kenarları limon, narenciye ağaçları ile süslenmiş. Sarı- turuncu meyveleri resim gibi duruyor.. Nar ağaçlarının sararmış yapraklı dalları arasından kimi dağılmış, kırmızı narlar görünüyor. Çıralı’ya vardığımızda açık bulduğumuz Barış Pansiyon sahile yakın. Likya yollarından birini yürümek üzere plan yapıyoruz. Yanartaş'a doğru ve oradan yukarıya Chimera’ya devam. Biz yükseldikçe çam ağaçları aşağıda kalıyor. Sessizce yürüyoruz, Doğanın sesine karışmadan, onun ritmini bozmadan..