Tokyo uçuşları dolu, zar zor yoldayım.. Narita havalimanından Asakusa aktarmalı metro ile 1 saat. Bir sigara yaktım duraktan çıkınca.. Otel yürüyerek yirmi dakika..
Saygı, sükûnet, kalabalık, düzen, uzun yürüyüşler.. Geleneksel giysili kadınlar, farklı damak tatları..
Uzak Doğu’yu güzel bir şehirde kokluyorum. Saygılı, sakin insanları. Temiz, kalabalık, düzenli metrosu, sokakları ile.. Yürüyerek Tokyo'nun simgelerinden olan Shibuya'daki yaya geçidine doğru yürüyoruz. Yoğun saatlerde tek seferde yaklaşık 2 bin 500 kişi yolun karşısına geçiyormuş.. Günde 1 milyon civarında ziyaretçi çeken geçidin yarım saatlik insan trafiği ise yaklaşık 45 bin kişilik bir stadyumu dolduracak kadar yoğun. Tofuyu sevmedim.. Udon, Tenpura, Ramen damağımı şenlendirdi. Geleneksel ortamlarda, ayakkabı çıkartıp, dizlerimiz üzerine oturarak, yemek çubukları ile yeme gayreti içerisindeyim. Kimi zaman iki dişli çatal olarak da kullandığımı duyarsanız doğrudur..! Ulaşım, konaklama pahalı Tokyo’da. Küçücük otel odaları, ufacık ama her türlü konforu var, temiz..
Tokyo’da değişik Japon Bahçelerinden birini seçtik, Shinjuku Gyoen National Garden. Tokyo Metropolitan Goverment Office ‘in en üst katından 202 metre aşağıya , gece ışıklı şehre baktık. Birkaç resim galerisi, Skytree, Sensoji Tapınağı ve çevresi ki küçük dükkanlar, cafelerle oldukça hareketli, (Seramoniye denk geldim) Tokyo Modern Sanat Müzesi, Shinjuku, Tokyo Metrosu (çok kullandığım için yazma gereği duydum.:)) Sokaklar, gece sokaklar, pirinç şarabı, sake, jazz…Kimono.. Ginza, Asakusa Shrine… İki hafta kalsam çok iyi olurdu..Sevdim, tekrar gelirim..
Dolu geçen iki günden sonra 2,5 saatlik tren yolculuğu ile Nikko’ya ulaştık. Nikko=Japonya (Nippon) diyor Japonlar. Eski, yaşça büyük Japonlar, Japonya’ya Nippon diyorlar. Nikko’yu görmeden olmaz.. Üç maymun hikayesinin de kaynağı bu bölge, bunu öğreniyorum gidince. Ancak onlar şöyle söylüyorlar..”Kötü söz söyleme, kötü niyetle bakma, kötü söz duyma” 1200 yıl geçmişi olan Temple’lar, Japonya’nın mütevazi, yalın haline kıyasla renkli ve gösterişli. Sırtını yemyeşil dağlara dayamış, Nikko National Park içeisinde yer alan Göl ve Şelaleler, yürüyüş yolları.
Nikko Park Lodge’a ulaştığımızda güler yüzlü Vietnamlı kadın az ileride Samurayların Seramonisi olduğunu söylüyor. Eşyaları bırakıp izlemeye gidiyoruz. Kalabalık. Değişik giysilerde çoğu yaya, kimisi at üzerinde her yaştan Samuray önümüzden geçiyor. Yürüyerek geri dönüyoruz. Aldığımız otobüs bileti bizi Nikko National Park’a kadar götürüyor. Yukarıda bir noktada inip geniş bir ovaya yürüyerek iniyoruz. Sanırım ülkenin tüm okul çocukları bugün burada!! Yol boyunca “hello” selamlamalarıyla karşı karşıyayız.. Kon'nichiwa.. diyerek geçiyoruz yanlarından. Sonbaharın en güzel renkleri her yerde.. Yanımızdan akan nehir, ağaçlar, kimi yerde sararmış otlar. Etrafını dağlar çevirmiş. Gelen bir otobüsle önce Ryuzu Şelalesine, ardından Chuzenji Göl kenarına gidiyoruz. Şelalenin aktığı yol boyunca yürüyerek çağladığı ikinci bir noktaya geliyoruz. Bu noktadan bakış, yeşil, kırmızı ve yeşilin değişik tonları arasında çok etkileyici. Karanlığa kaldık, acıktık. Ramen yiyoruz bira eşliğinde. Guesthouse’a kestirme gitmenin yolu karanlıkta ağaçların arasına dalmak. Iphone ışığı ayağımızı basacağımız yeri gösteriyor. Guesthouseda beş altı kişi var bizden başka. Biraz sohbet oluyor. Sabah erken gitmeliyiz Rinnoji Temple Complexine. Hem kalabalığa kalmaz hem de öğlen saatindeki Tokyo trenimize rahat yetişiriz.
İmparatorlu zamanından kalma Toshogu Shrine ve Rinnoji Shrine ı UNESCO Dünya Miras Listesinde yer alıyor. Bu Complexin neredeyse tamamı 17.yy’da inşa edilmiş. İçerisinde elli beş yapı, bir büyük giriş kısa bir sürede tamamlanmış. Shrine’ların öyküleri, tarihleri var ama Japonca açıklıyorlar, anlamıyorum.
Tokyo’ya tren saatimiz yaklaştı. Kısa süre bulunabildiğim, "tekrar gelirim bu güzel ülkeye"dediğim Japonya’dan ayrılacağız bu gece. Junichiro Tanizaki'nin romanı Naomi'yi okumuş arkadaşım, bana verdi.. Seul’e yoldayız..