Çok çalışan kadın gördüm bu ülkede. Otobüs çığırtkanları, bagajları yerleştiren kadınlar; Mercado'da et kesen, hadi kasap diyelim, yemek yapıp satan kadınlar, sokak satıcıları, gazete satanlar, sabah erken sokakları süpürenler..Saçları uzun, iki yandan örgülü, uçlarında kimi zaman süslü toplar sarkıtan..
Başlarında plastik kenarlıklı, arkası çiçekle renklendirilmiş..Kimisi siyah şapka takıyor, kafasına tam da oturmayan.Esmer, çekingen, gülümsemeyen belki biraz da sert kadınlar. Plise gibi etekleri, hafifçe kabarık.. Çoraplı ya da değil terlik, sandalet sıradan bir şey takmış ayağına. Sırtlarına çapraz bağladıkları renkli bezlerde kimisi bebeğini, kimisi eşyasını, yemeğini taşıyor. Dilenen bir kaç yaşlı var.
Ülkenin güneyinden, Uyuni'ye Potosi'ye kadar yerleşim yeri diye görünen 3-5 toprak tuğladan yapılmış evler, toprak sokaklar, terk edilmiş şehirler.. Yaşlı bir kadın bir sokaktan çıkıp diğerine giriyor, onu görüyorum, o kadar...
Torbalarda gramla satılan koka yaprakları şoförlerin ağzında, çiğniyorlar.. Her fırsatta "No kokain koka" diyerek gülüyorlar. Bu yaprağın kendilerini sakinleştirdiğini söylüyorlar. Ortada bağıran, kavga eden yok gerçekten, adil ve sakin davranıyorlar, kimbilir belki de koka yaprağından..
Sucre'ye ulaşınca, kolonyal binaları, parklarıyla, trafik ve şehir insanlarıyla buluşuyorsun. Bitişik düzende 1-2 katlı evleri, sokakları, parklardaki ülkeyi özgürlüğe kavuşturan Bolivar'ın heykelleri, park çevresinde bakımlı kilise ve resmi binaları, müzeleriyle güzel şehir..
Sokak levhalarında şiir yazan şehir...Ben bu şehri çok sevdim..
Köşedeki Metro Cafe'nin wifi'ı var, kahvesi de lezzetli..Plaza 25 de Mayo.. Bolivya'nın bağımsızlığının 209.yıldönümü hazırlıkları en çok bu meydanda hissediliyor. Parmaklıklar boyanıyor, temizleniyor ortalık kalabalık. Sokaklarda gezerken önünden geçtiğim okuldan trampet, davul sesleri geliyor. 10k koşusu var bağımsızlık yıldönümü nedeniyle, kayıtlar sürüyor. Bayram havası..
Akşam bir orkestra Casa de la Li bertad'ın bahçesinde konser verecek, ayrıca bir de sergi açılmış, bağımsızlık mücadelesinde yer alan Bolivar, Juana Azurduy ve başka liderlerin resimleri, büstleri sergileniyor. Şehir tepelerin ortasında ovada kurulmuş, yeni yerleşimler yukarıda.
Yürüyerek 2 katlı eski kolonyal evlerin yanından, dar ve temiz sokaklardan güneşi de sıcacık hissederek Museo de Arte İndegana (ASUR) ya yürüyorum. Arkamı dönüp şehri kiremitli damlarını, Santo Domingo kilisesini, birbirini kesen eğimli yollarını seyrediyorum. Temple de Santa Ana, şehre yukarıdan bakma keyfi sunan Mirador, ortadaki La Peregrina, arkada yüksek, ağaçlandırılmış tepe; güneşli bir günde daha da hoş görünüyor. Geniş meydana bakarken beyaz uzun tüylü bir köpek top oynayan çocukların topunu kapıp oyuna dahil olmak istiyor. Başka bir cins de pas ister gibi koşturmada, eğlenceli..
Müze girişinde ziyaret defterine isim ve milliyet yazılıyor. Bu defterlerde ister istemez bir vatandaş adı arıyor insan. Az seyahat ediyoruz galiba, ya da buralara uğramıyoruz. ASUR müzesinde yüzyıllardır bölgede kullanılan dokuma yöntemleri, dokuma tezgâhları, yerleşimler arası farklılıklar, boyalar, iplikler, giysiler, desenler, arkeolojik dokuma parçaları sergileniyor. Müzenin hediyelik eşya bölümündeki özel dokumalar satılıyor.
Sucre'de kaldığımız Hostel'in avlusu küçük, değişik ağaçlar dikili, mutfakta da bir mum çiçeği sarmış duvarı. Biraz hüzünleniyorum, gözlerim doluyor, babamın son dönemindeki kıymetli çiçeği..
Zeynep Erim
29.05.2017
Zeynep Hanımcım siteyi incelemeye başlayıp okuduğumda ilk babanız geldi aklıma.. ne kadar gururlanırdı diye düşündüm.. hüzünle, gururla (haddim olmayarak) duygulandırdı beni.. şimdi yazınızı okuyup sonunda babanızdan bahsedince… gözlerim doldu benimde…
Eminim mutlu olurdu..Sağol Hülya’cım.