Jujuy'da terminalde 02:45 otobüsünü bekliyoruz. Neyse 30 dakika gecikmeyle geliyor. Yerleşiyoruz, yol güzel, sınır geçeceğiz. Arjantin'den Şili'ye, kuzeybatıdayız. Karanlık ama camdan Dolunay yardımıyla dağların heybetini, uçurum ve vadileri görebiliyorum. Ürperiyorum biraz. Sınıra gelince otobüsten iniyoruz eşyalarla birlikte.
Aynı bina içinde 1 numaralı gişede Arjantin'den çıkış, 2 numaralı gişede Şili'ye giriş yapıyoruz. Sınırdan meyve, kuru yemiş, tohum vs gibi ürünleri geçirmek yasak. Hadi elma, mandalina ne varsa yedik, aklımız ceviz ve fıstıkta... Ucuz bulup bir miktar almışız, yakalanırsak herkese dağıtalım, yiyelim diye konuşuyoruz. Neyse, XRay tanımadı onları.
Gün ağarırken sağımızda kalan Volcan Lascar'ın önünden geçiyoruz. Bu bölge Volkanik kaya formasyonlarının, zeminin ve bitkilerin görüldüğü bir bölge. Yeryüzünün ne kadar hareketli olduğunu oluşumlardan, tepeler, kırıkların oluşturduğu güzelliklerden anlıyor insan. Vahşi doğa çok güzel. Volcan Licancabur 5900 metre ile pek heybetli. Tepelerini örten kar daha şık yapıyor dağları..
San Pedro de Atacama'ya güneşli, sıcak bir günde geldik. Dünyanın en kurak, yağmur almayan alanı. Küçük bir bahçesi olan pansiyonda kalıyorum. Wifi yok, temiz, sıcak suyu var. Sahibi sinyorina Caroline hoş bir kadın, içi tez. Yardımcı oluyor pek çok konuda. Eşyaları bırakıp merkeze iniyoruz. Biraz uzağız ama 15 dakika, yürüyerek çok değil. Şehrin tamamı Hostel, dükkan, Turizm Şirketi, bar ve restaurant'tan oluşuyor. Her yerde turistler.. Sokaklar düzgün ama tozlu yine de. Güzel sade, eski ahşap tavanlı, kızıl toprak rengi bir kilisesi var. Biraz fotoğraf çekip çıkıyorum. Carolina'dan ve şehirdeki turizm acentelerinden bilgi alıyor, program yapıyoruz. Çevrede gezilecek yerler, çıkılacak volkanlar var. Cazip hepsi, seçiyoruz.
Yüksek olduğundan hava kuru. Ne kadar çaba göstersek de dudaklarımızın çatlamasını önleyemiyoruz. Gece havanın kuruluğundan, temiz ve ışıksızlıktan dolayı gökyüzünde sayısız parlak yıldızlar, irili ufaklı ışıldıyor. Samanyolu muhteşem. Odaya girmek istemiyorum, yüzüm hep yukarıya dönük, öyle yürüyorum. Bu kadar çok muydu yıldızlar diye düşünüyorum. Yazın teknede de gökyüzü altında yattığımdan bunun keyfini biliyorum.
Sabah 5:30 gibi alacaklar ve gün doğumunda yaklaşık 4300 metre yüksekliğindeki Geyser el Tatio da olacağız. And dağları içinde bulunan bu gayzer dünya üzerindeki en yüksek noktada bulunan gayzer alanlarından birisidir. 80 den fazla aktif gayzeri ile dünyanın aynı zamanda en geniş 3.gayzer bölgesidir. 90 km. kuzeyde. Gece -8 -10 gündüz 2-10 derece sıcaklığa sahip bir ortama gideceğimizden içlik, eldiven, şapka ne varsa giydim. Katılımcıları toplayarak geldiği için minibüs biraz gecikiyor. Minibüse binip gelenlerle tanışıyoruz, yaklaşık 1-1:30 dakika sürecekmiş yolumuz. Uyuklayarak gidiyoruz. Caroline bizim için bir ot kaynatmıştı akşamdan. Bu sıvıdan içmemizi, bizi yükseklik hastalığından koruyacağını söyledi. Minik yudumlarla içiyorum, tadı fena değil. Bir kaç kişi de koka yaprağı çiğniyor.
Henüz gün doğmadan geldik Geyser el Tatio’ya.. Klaus, rehberimiz, şoförle birlikte kahve eşliğinde güzel bir kahvaltı hazırladı aracın dışına masa kurarak. Acıkmışız….
Yavaş yavaş tüten dumanlar arasından yürüyerek, tepelere çıkarak fotoğraf çekiyoruz. Dumanlara yakın yerlerde biraz koku var. Sülfür gibi..
Klaus bize İngilizce ve İspanyolca bilgiler veriyor. Soğuktan deklanşöre basamıyorum, elim iyice uyuştu. Eldivenle de zor. Sağ elimin 3 parmağını ağzıma sokarak ısıtma yöntemini buldum. Kesinlikle işe yaradı.