Tarımda çok kullanılmışlar, ufak yükler taşımışlar. Ülkenin çöl ve dağ arasında kalan coğrafyasından dolayı tarım zor. İnka medeniyetlerinden beri var olan taraçalı tarım sistemi sayesinde 2000-3000 metre yükseklikte kinoa, mısır, pamuk yetiştirebiliyorlar. Kolonyel zamanda bölgede şarapçılık yapılıyor. Halen yaygın olarak tüketilen Pisca, 400 yıldır var olan ve üzümden üretilen yerli içkisi Peru’nun.
Lima’nın güneydoğusu Nazca Çölü… Yüksek, çorak bir plato. Bu çöle, 1994 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmiş “Nazca Çizgileri” ni görmek üzere Pisco Havalimanına doğru gidiyoruz.
Nazca Çizgileri, ancak yukarıdan bakıldığında görülebilen çizgiler. Neye benzedikleri ancak o zaman anlaşılıyor. Uçağın kalkacağı havalimanı oldukça büyük ve atıl. Bizden başka birkaç çalışan. Adeta Kütahya Havalimanı J İşlemler yapılıp, tartılıp, biniş kartımızı aldıktan sonra ondört kişi kapasiteli ufak bir uçakla, ilk kez 1926 yılında keşfedilen çizgileri görmek üzere havalanıyoruz. Elbette bir pilot ve bize çizgilerin yerlerini gösterecek rehberle birlikte.
Çizgilerin kazındığı zemin, demiroksitin gri rengini kazandırdığı çakıllarla kaplıymış. Düz çizgi, üçgen, sarmal, kuş, maymun, köpek, örümcek, çiçek vb biçimler oldukça büyük olduğu için yerden bakıldığında anlaşılmıyor bu nedenle bulutların içerisinde güvenle yol alıyoruz.!
Bunları kimin, hangi amaçla, ne zaman çizdiği bilinmemekle birlikte, 12. yüzyıldaki İnka uygarlığından eski oldukları kesinmiş. MÖ 200 ile MS 700 arasında tarihlendiriliyor. Bazılarının takvim ya da gökbilimle ilişkili bazılarının ise doğa ayinlerinin bir parçası olarak yapıldığı sanılmakta. Bölgenin aşırı kurak iklimi, bu çizgilerin bugüne değin bozulmadan kalmasında yardımcı olmuş. Nazca çizgileriyle ilgili pek çok farklı bilgiye ulaşmak mümkün. Biz şimdi kemerleri bağladık ve yaklaşık yarım saatlik bir uçuşla Nazca Çizgileri’nin olduğu bölgeye geldik. Simgesel bir çizgiye yaklaşınca rehberimiz ilk önce çizginin yerini (sağ-sol gibi) tarif ediyor ardından 1,2,3 diyerek pilotumuz sıkı bir dalış yapıyor. Önce sağ ardından solda oturanların net görebileceği ve fotoğraflayabileceği şekilde savruluyoruz. Bu böyle çizgilerin tamamını görene kadar yaklaşık bir, bir buçuk saat devam etti. Dönüş yolunda, çektiğim fotoğraflara bakıyorum. Uçağın içi sessiz. Biraz hırpalanmış olduğumuz kesin ama başka bir yolu yok bu kıymetli çizgileri görmenin.
Etrafı kum tepeleriyle çevrili, Huacachina’daki otelimize akşama doğru ulaşıyoruz.
Sabah erken kum tepelerine doğru yürüyorum biraz. Tam tepeye çıkmadan kahve üzerine kahvaltıya dönüyorum. Tanışmalar, sohbetler başlıyor. Ekip keyifli…
Otelden ayrılıp güneye doğru, Paracas’a ulaşacağız. Botla Pasifik’te, Galapagos Adası kadar olmasa da bu coğrafyaya özgü faunaya evsahipliği yapan Ballestas Adalarına geçeceğiz. Çok yakın değil ada. Hızlı giden botun içerisinde iyi yer tutamamışım, üzerime şal örtsem de epey ıslanıyorum. Neyse sorun değil, kuruyoruz hep birlikte. Adanın etrafını yavaş turladıkça biz de güneş altında baygın baygın yatan deniz aslanlarını, bölgeye ait telaşla çevreye bakan Humbolt penguenlerini, balıkçılları rahatlıkla görüp fotoğraflayabiliyoruz. Adanın bir bölümü deniz kuşlarının kıymetli gübresi Guano ile kaplı. Belirli zamanlarda toplanan bu gübre tarım için tüm dünyada önemli yer tutuyormuş.
Paracas, bir sahil kasabası, kum fırtınası demekmiş yerli dilinde. Latin Amerika bağımsızlık mücadelesinin önemli ismi San Martin, Peru’nun kurtuluşuna Paracas’tan başlamış. Bolivar burada 2.isim. Yemekte ceviche ve leziz okyanus balığı, kahve molası ardından Lima’ya. Akşam 19:00 da LATAM havayolları ile Güney Amerika’nın kültür başkenti, 1983 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesine alınan Cusco’ya uçuşumuz.
Deniz seviyesinden 3400 metre yükseğe geldiğimizden dolayı baş ağrısı ve çarpıntı şikayetlerimiz oluyor ama abartılacak bir hal değil. Hazırladıkları bitki çayları, çiğnediğim koka yaprakları sayesinde kısa sürede ve başka belirtiler ortaya çıkmadan, bu yüksek irtifa hastalığı meselesini de iki günde atlatıyorum.
Cusco’da ilk gün, Peru’nun yüksek And dağlarının tepesinde, ama şehir merkezinden daha aşağıda, 2400 metrede, Urubamba Vadisinde yer alan, İnka Medeniyetinin kültür mirası Machu Picchu’ya ayrılmış. Yaklaşık iki saatte, Kutsal Vadi içinden geçerek Aguas Calientes’e ulaşacak trene binmek için Ollantaytambo’ya geliyoruz. Kahvelerimiz, atıştırmalıklar yanımızda turistik trende yerimizi alıyoruz. Arada bar kısmına gidiyor, vagonun arkasından yola, dağlara bakıyorum. Müzik de var. El condor pasa falan çalıyorum içimde üst üste, hem de pan flüt eşliğinde…Bir ara yerel dans gösterisi yapılıyor vagonda. İkramlar ardından. Tren sonrası yukarıya çıkacağımız araç için kısa bir kuyruktayız. Organize işler… Yükseldikçe hava serinledi. O önemli değil de yaygın sis var. Gözlerimiz sis arasından taşları arıyor. Öyle bir oturmuş ki bulut, tık yok. Hiç hareket etmiyor ve biz bekliyoruz. Rehberimiz Hayme anlatıyor ama bizim yüzler düşmüş şekilde, gözler sabit bekliyoruz. Biraz daha bekler yürürüz gibi sarfettiği sözlerin grup için pek değeri yok. Üflesek mi var gücümüzle? Sanırım iki saat sonra bir uğultu başladı kalabalıkta. En güzel görüş yerlerinde hazırız. Az sonra sis perdesinin ardından taş ve yeşilin muhteşem uyumu içinde belleğimizdeki Machu Picchu görüntüsü. Biraz yukarıda farklı açıdan izledik ve fotoğrafladıktan sonra yüzümüz gülerek, biraz da ıslak, yavaş yavaş basamaklardan aşağıya doğru iniyoruz. Uzunca bir süre, belki 3-4 saat dolandıktan sonra buluşma noktamızda soğuk birayla sohbete devam ediyoruz.
Sabah erken sokaktayım. Okula giden çocuklar, işe gidenler. Sabah telaşı. Dolaşıyorum biraz sokaklarda. Otele yakın minik bir pazar vardı, üç beş tezgah. Sebze, et, çiçek, meyve…Kadınlar başında genellikle, tüm Latin Amerika geleneğinde olduğu gibi. Otel önündeki yol, kıvrılarak aşağı iniyor. Cusco’nun genel görüntüsü böyle zaten. Tepelerden aşağı evler kimi yerde çok renkli, peşi sıra dizilmiş.
Machu Picchu’dan sonra Sacsayhuamán da İnkalardan kalma önemli bir arkeolojik alan. Cusco’nun 3 km dışında 3700 metre yükseklikte büyük taş bloklardan oluşan bir dini mabet alanı. İspanyol istilası sırasında savunma amacıyla kale olarak kullanılmış. Sacsayhuaman içerisinde ünlü Puka Pukara Kalesi, kuleler, kutsal yapılar, konutlar, depolar, su kemerleri bulunmakta. Taş bloklar 90-125 ton ağırlığındaymış. Yerler de yemyeşil çayır. O kadar harika bir görüntü yaratıyor ki. Hava da pırıl pırıl.
Cusco’nun her noktası, kültürel tarihi koruyor. San Pedro pazarı öncesi dolaştığımız İnti, Güneş Tapınağı, Altın Tapınak ya da Coricancha olarak adlandırılan tapınak oldukça zengin ve heybetli bir mimariye sahip. Akşama doğru Cusco’nun ana meydanına yakın Tunupa restoranda yemek yiyeceğimizden dolayı otele dönmüyor, Plaza de Armes’te alana çıkan dar parke taşı döşeli yollarda alpakasını gezdiren keçuva kadınlarını yadırgamıyor, meydanı gören bir mekanın balkonunda insanlardaki telaşlı dolaşmaları izleyerek gökyüzünün alev rengi eşliğinde günü batırıyorum. Akşam, yöresel müzik ve dansın ritmiyle uzuyor, başka bir mekanda canlı müzik ve bir kez daha pisco sourla sonlanıyor.
Cusco ve çevresinde İnka medeniyetinden kalan arkeolojik alan çok. Tambomachay (İnka Hamamı) da bunlardan biri. Kutsal su mekanlarından. İçeni gençleştiren, kutsanan kıymetli bir su mekanı.
İnkalar keçuva dilini konuşurlar ancak bunu yazıya dökmemişler, yazı yok yani. İnka medeniyeti yazı yerine, işlemler, vergi yükümlülükleri, nüfus sayımı kayıtları, tarihler ve muhtemelen çok daha fazla bilgilerin kaydını tutmak için khipu düğümü sistemini geliştirmişler. Düğümlerin bağlanışına, sayısına göre kayıtlar güvenle tutulurmuş.
Cosco’da rehberimiz Hayme’ye veda ediyor Titicaca yoluna Edi ile başlıyoruz. Edi günlük yaşamla ilgili bilgiler veriyor yol boyunca. Kinoa sabah enerji veriyor, okullarda her sabah bir baba trafik polisi görevi yapıyor, 5 bin farklı patates, 2200 balık çeşidi var, sosyal yaşam vb. tanıtımını yapıyor. El Nino’dan, Pasifikten, tarım ve hayvancılıktan söz ediyor. Lama ve alpakalar çıkıyor arada karşımıza. İki yanımız orta yükseklikte tepeler, sapsarı çiçekler, adını hatırlamadım şimdi. 40 bin km. İnka yolu olduğundan söz ediyor, ekvator uzunluğunda. Madenler açısından zengin. Bakır, altın, gümüş yatakları dünyada 2.sırada.
Occobamba yolunda önce Vilcanota Nehri’nin kıyısında, denizden yaklaşık 3500 m. yükseklikte yer alan Raqchi kalıntılarını görmek için duruyoruz. Yuvarlak çok sayıda tahıl ambarları var. Ayrıca bu bölge çok verimli olduğundan gerektiğinde toplu halde uyuyabilecekleri, barınabilecekleri bir alan. Bu alanın içindeki en önemli yapı Virakoça Tapınağı. Bu devasa yapıdan, günümüze yaklaşık 12 m yükseklikte bulunan merkezî bir duvar kalmış yalnızca. Yakınına gelince heybetini daha iyi kavrayabiliyorsunuz.
Batı ve doğu cordillera (sıradağlar) arasındaki Altiplano 3600 rakımda. Bu bölgeye düşen su, Güney Amerika’nın en büyük tatlı su gölü olan Titicaca’yı besliyormuş. Bizim Marmara Denizi’nin ¾ ü kadar bir alana sahip. Deniz seviyesinden 3810 metre yüksekte olan Titicaca’nın yarısı Peru diğer yarısı Bolivya’ya ait.
Titicaca Gölü kıyısındaki Puno’ya doğru, gittiğimiz yolda irtifa sürekli yükseliyor. 4360 metre en yüksek nokta. Burada bitki örtüsü tamamen değişiyor. Tepeler küçülüyor. O noktada fotoğraf molaları… Peru’ya ait renkler fotoğraflarda aksesuar olarak hemen yerini alıyor. En çok da Peru şapkaları…
Puno’da, göl kenarında güne uyanıyoruz. Göl üzerinde Uros adı verilen, sazlıktan yapılmış yüzen 40 ada ve bu adalarda Aymara dilini kullanan az sayıda Uro ailesi var. 35 yıldır yağmur düşmemiş buraya. Gölü 13 m azalmış olduğunu söylüyor rehberimiz. Renkli giysili, kabarık etekli ve şapkalı kadınlar. Sazları nasıl dokuyarak ada yaptıklarını anlatıyorlar. Ardından UNESCO'nun ‘İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirasının Temsili’ Listesi'nde yer alan ünlü triko ve tekstil ürünleri nedeniyle turistik öneme sahip Taquile Adası’na geçiyoruz. Ada yürüyüşü, öğlen yerel halkın işlettiği bir mekanda yemek, müzik ve yerel giysilerin sergilenişi… Dönüşte, pasaportlarımızın Bolivya giriş mührü için polis noktasındayız. Sabah erken, yaklaşık dört saat sürecek Copacabana (Bolivya’da, Arjantin Copacabana plajı ile karıştırmayalım) için teknedeyiz. Tekneden sonra on dakikalık da bir otobüs seyri. Copacabana Bolivya’nın turizm noktası ve ana şehirlerinden. Kutsal İnka adası Isla del Sol (Güneş Adası) için tekneler buradan kalkıyor. Ayrıca16. yy dan kalma “Our Lady of Copacabana” (Meryem Ana Bazilikası) çokça ziyaret ediliyor. Şirin bir şehir, hava güneşli…
Titicaca Aymara dilinde “tatlı su” demekmiş. Göl üzerinde manzara, bir kez daha iyi ki gelmişim dedirten güzellikte. Nereye gittiğimde iyi ki demedim ki? Yolculuk için eşikten bir adım attığımda keyiflenenlerdenim ben. Yeni coğrafyalar, kültürler ve yeni insanlar; her biri ayrı heyecan kaynağı…
Isla del Sol’de kalacağımız otele uzak bir noktada karaya çıkıyoruz. Yürüdüğümüz yaklaşık bir saat boyunca sağda Titicaca’nın lacivert suları hafif hareketli ve karşıda Bolivya Altiplano’sundaki dağ silsilesi “Cordillerera Real”. 125 km uzunluğu ve 20 km genişliğindeki bu muhteşem sıradağlar altı bin metrenin üzerinde yüksekliğe sahip. İhtişamlı görüntüsü bembeyaz, karla kaplı.. Kaldığım odanın penceresi geniş ve yattığım yerden dağları ve geceleri de yıldızları görebiliyorum. Bu yükseklikte her yer ekili ve yemyeşil. Ağaçlar da yüksekliğe aldırış etmeden göğe doğru uzanıyor. Yol boyunca ekili tarlalardan bakla içi atıştırıyoruz, çok lezzetli. Rengarenk çiçekler evlerin önlerinde. Lamalar ve eşekler de adanın yük taşıyanları.
La Paz, Bogota’ya ulaşmak için bir adımdı. Yorgunluğumuzu atmak, uzun uçuşa hazırlanmak için bir mola. Bogota’ya altı yıl önce geldiğimde ilk kaldığım Fatima Hostel, çok yeni, arkada başka bir sokağa taşınmış, halen içeride tadilat var. Tanıdık eski bir fırında, kahvelerimizi mis gibi taze ekmekler ve fırından yeni çıkmış kekler eşliğinde içiyoruz. Gün boyu geziyor, Altın Müzesi, Botero Müzesi, Bolivar Meydanı, sokaklar ilgimizi çeken yerleri görmeye çalışıyoruz.
Bir kez daha gelirmiyim Güney Amerika kıtasına, bilmiyorum. O gözle vedalaştım ama hayatın nelere gebe olduğunu bilmediğimizi öğrendiğimiz yaştayım.
Zeynep Erim
Nisan 2023
Yine edebiyat tadında güzel bir anlatım,gezilen ülke ile ilgili bilgilendirme ve çok güzel fotoğraflar.Teşekkürler Zeynep.
Ahh ne kadar geç yanıtlıyorum sevgili Yaşar. Çok çok teşekkür ederim güzel sözlerin için…
Yine edebiyat tadında güzel bir anlatım,ülke ile ilgili bilgilendirme ve çok güzel fotoğraflar.Teşekkürler Zeynep.
Sevgiler….
Resimlere bayıldım. Çok renkliler. Renkli olan insanlar bana hep pozitif gelmiştir. Son zamanlarda ülkemde gençler sakallı ve siyah giyiniyor karamsar ve neğatif görüyorum belki de mutsuz. Gezmek görmek güzel motive edici eylemler Sağlıklı ve mutlu kal canım benim. Bizi de gezdir kaleminin ve objektifinini rehberliği ile. 🙏💕🐞👍
Perihan’cım çok geç yanıtlıyorum, farkındayım. Çok sağol sevgili arkadaşım… Gönülden teşekkürler…