Çok sayıda turist çeken bir şehir. Az katlı binaları, yeşil parkları ve bulutlu serin havasıyla.. Bu şehirde çok etkilendiğim Frogner Parkı oldu. Oslo’nun yüz ölçümü olarak en büyük parkı olan Frogner Parkı içerisinde Norveçli heykeltıraş Gustav Vigaland’ın heykellerinin sergilendiği park bu yüzden Vigaland Parkı olarak da bilinmekte. Bu park dev bir heykel parkı. Etrafında üç bin civarında ağacı, çiçekleriyle ücretsiz ziyaret edilebilen bu parkta bir baraj gölü, çocuk parkı, olimpik yüzme havuzu, futbol stadyumu, kafe ve gene Vigaland Müzesi olarak anılan Oslo Şehir Müzesi yer almaktadır. Yürüyüş parkurları, paten sahaları da bulunan bu parkta çok çeşitli etkinlikler yapılabilmektedir. Sergideki heykeller doğum, ilk gençlik, yetişkinlik, yaşlılık gibi yaşam evreleri ve neşe, hüzün, özlem, kızgınlık, kıskançlık gibi duyguları anlatmaktadır. Serginin mimarisini ve peyzajını da hazırlayan Gustav Vigaland kendisinden sonra sergiye hiçbir ekleme ya da değiştirme yapılmamasını vasiyet etmiş. Vigeland ne yazık ki parkın son halini göremeden yaşama veda etmiştir ama vasiyetine hala sadık kalınmaktaymış.
Bergen’e yol boyunca geçtiğimiz yerler yükseklerden suların aktığı, yeşilin her tonunun görüldüğü. çatılarında ot ve ağaç biten evlerin olduğu bir coğrafya. Oslo %68 oranıyla Dünyanın en yeşil başkenti. Suların ayna gibi parladığı Gulsvik yakınlarında mola sırasında kısa bir yürüyüş yapıyorum. Belki 20-30 dakika, biraz fotoğraf, bir kahve.. .. Torpo Stave Kilisesi de Buskerud ilçesinde küçük bir köy olan Torpo'da bulunur. 1192 de yapılan ahşap kiliseden günümüze kalan küçük bir bölümü yanında daha sonradan inşa edilmiş, yemyeşil çimenlerin, renkli çiçekli mezarların ortasında yeni bir kilise daha var.
Oslo sonrası ilk konaklamayı Ulvik yakınlarında, Fiyord kıyısında bir motelde veriyoruz. Hafif yağmur var ama bisikletle gezmemize engel değil. Araba trafiğinin çok olmadığı sahil şeridinde turlayıp otele döndüğümüzde yemek saati gelmişti. Sıcak yaz günlerinden sonra buralarda uykular deliksiz.
Adalar birbirleriyle köprülerle bağlanmış. Yol boyuna otobüsle seyrediyoruz. Dar yollar. Bazı noktalardan karşıdan gelen araçla karşı karşıya geliyoruz. Dağlardan dolayı çok sayıda tünel var. Hardanger Fiyordu sahili yanındayız. Serin bir hava, neyse yağmur yok. Hardanger Fiyordundan biraz içeri doğru Norheimsund’a, Steindalsfossen Şelalesi’ni görmeye gidiyoruz. Şelale 46 metreden dökülüyor, geniş, debisi yüksek ve en keyifli yanı da arkasına geçebiliyor olmak. Sesiyle, görüntüsüyle etkileyici.
Vikinglerin başkenti, 1070 yılında kurulan Bergen, dağlarla çevrili, Norveç’in ikinci büyük şehri. 1830’a kadar Norveç’e başkentlik yapmış, en eski Liman kentlerinden.. UNESCO Dünya Miras Listesinde yer alan Bryygen eski Liman bölgesi, ahşap binaları, dar geçitlerle Limana açılan yollarıyla şehrin önemli bir parçası.
1350’lere kadar Bergen’in sembolü haline gelen ve bölgede hüküm süren Hansa İmparatorluğu’na atfen aldığı ismi günümüzde de taşıyan Hansa evleri Vagen Koyu’nda, sahil boyunca bitişik nizam olarak dizilmişler. Evlerin çoğu bugün hediyelik eşya satan dükkânlar olarak kullanılıyor. Bir kısmı da restoran, bar, cafe olarak değerlendirilmiş.
Balık Market Bergen’de şehrin hareketli bir yerinde, limana yakın, brandalar altında kurulmuş. Kabuklular, istakoz, midyeler, somon, havyar, balina gibi çok çeşit deniz ürünü, paella… Hemen seçip yemece… Bir akşam yemeğini buraya ayırdık. Bu balık pazarında ayrıca yıllardır yemediğim lezzette bir çilek yedim. Böğürtlen, çilek, elma ve frembuaz bulunan tezgahtan satın aldığım çilek, mis gibi kokusu ve rengi ile uzun süredir yemediğim lezzetteydi.
Bergen’i yukarıdan seyretmek için Fløibanen Füniküler ile Fløyen Dağına çıkıyoruz. Yağmur çiseliyor, rüzgarla beraber üşütüyor insanı. Birkaç fotoğraf sonrası dağdan aşağıya yürüyüş yolu var. Sol tarafta da nefis bir orman.. 45 dakika sürüyor inmek.
Bergen’den Nærøyfjord üzerinde yapacağımız ve Flåm a kadar sürecek günlük gezinin başlangıç noktası Gudvangen’a hareket ediyoruz. Yol aldığımız sürece çevremizdeki yemyeşil yükseltiler arasından akan sular denize karışıyor. Kimi zaman tek tük evler, arada ufak bir köy. Kano kullananlar, tekneler.. Gökyüzü dışında her yer kapalı kutu. Bugün de gri gökyüzü.. Biraz üzülüyorum ama başka türlü bu yeşilli ve su nasıl olabilir..
Flåm’a vardığımızda yol alacağımız tren için 3-4 saatlik bekleme süremiz var. Biraz çevreye baktıktan sonra tepeye doğru işaretli yürüyüş yolllarından birine giriyorum. O bitiyor, diğerine.. Limandaki gemiyi fotoğraflıyorum. Trene yüklenen bisikletler görüyorum, yol boyunca da bisikletle rampa aşağı pedal basan bisikletçileri.
Flåm Hattı, Norveç'in Aurland kentinde Myrdal ve Flåm arasında 20,2 kilometrelik bir demiryolu hattı. Bergen Hattı'nın bir kolu olan Flåmsdalen vadisinden geçiyor ve ana hattı Sognefjord ile birleştiriyor. Hattın yükseklik farkı 866 metre; on istasyon, yirmi tünel ve bir köprü var yol boyunca. Keyifli bir yolculuk oluyor. Tren kompartmanını aslına uygun döşemişler. Vagonlar arası geçebiliyorsunuz.
Myrdal’a vardığımızda gökyüzü masmavi. Güneşin keyfini çıkartarak Oslo’ya gidene dek camdan dışarı seyrediyorum.
Zeynep Erim
20.Ağustos.2019