Etiyopya Addis Ababa'dan güneye..

Sudan sonrası aklım Etiyopya’da.. Güzel Coğrafyası, ilginç hayatı görmek istiyorum. Omo Vadisi’ne, güneye doğru inebilsek diyorum.

Vizem hazır olsun... Yirmi dokuz Şubat’a biletimi de aldım. Sudan sonrası, Doğu Afrika’da Afrika Boynuzu’nda yer alan, Kıt’a nın ikinci büyük ülkesi Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da (anlamı Yeni Çiçek) yani Addis’te buluşacağız.

Biraz daha sıcağa gidiyorum ama şehir yüksekte, 2355 m. Sivrisinek riski yok denebilir. Aşağı indikçe nemle birlikte cibinlik altı geceler başlayacak. İlaçlar, spreyler hazır.

Havalimanında Covid 19 için kontrol yapıyorlar. Ateş, sorgulama, formlar, pasaportta Çin giriş çıkışım var mı, bakıyorlar... Henüz hayatımıza girip yaşantımızı alt üst etmemiş bu virüs… Fikren de uzağız..

Gece yarısı çevreyi pek de görmeden otele doğru gidiyoruz.  Havalimanına yakın, düzgün bir otel. Gülen yüzlü, Etiyopyalı tatlı bir kız resepsiyonda oda anahtarımı veriyor. Gün aydınlansın istiyorum için için. Çevreyi, insanları görmek istiyorum.

Kahvaltı sonrası Ulusal Müze’ye (National Museum of Ethiopia) doğru yoldayız. Kraliyet dönemine ait eşyaların sergilendiği Ulusal Müze'de dünyanın en eski insansı fosili olarak bilinen "Lucy" ile tanıştım. Burada replikası sergileniyor Lucy’nin, orjinali Cleveland Doğa Tarihi Müzesi'nde..

Bodrum katında  "Ardi" ve "Selam" adlı fosillerle birlikte ayrıca birçok hayvan fosili sergilenmekte. 1974 yılında, Etiyopya'nın kuzeydoğusundaki Afar bölgesinde bulunan Lucy'nin 3,2 milyon yaşında olduğu tahmin ediliyor. Diğer fosiller daha eski ancak Lucy insansı görünüme sahip.

Müze karanlık, belki de daha fazlasını beklemek hata burada. Bir saat kaldık herhalde.

Sokaklar, ana cadde hariç, yokluğun, hiçliğin ortaya serildiği yerlerde dolaşıyoruz. Kontakt lens solüsyonu bulma ihtimalimi araştırıyorum, biraz batıyor gözlerim, solüsyonlar da otelde. Neyse , yok, kim kullanır burada lens diyor yol arkadaşım.. Haklı. O kadar yok ki burası… Mercato dedikleri Afrika Pazarında ne görebiliriz bilmiyorum. Ucundan baksak diyorum… Yine yokluk, yine perişanlık.. Yol kenarında çocuklar.. Altında insan olduğunu, dikkatle bakınca, örtünün hareket etmesinden anladığın öbekler. 1998’de 50 olan ortalama ömür endemik hastalıklar, salgınlar, erken çocuk ölümleri, beslenme yetersizlikleri ile mücadele sonucu 2016’da 65’e çıkmış. Her yerde genç nüfusla karşılaşıyoruz. Onlar da ya boş dolanıyor, ya iş gücü olarak hazır bulunuyor ya da ayakkabı temizleyicisi ! olarak duvar diplerinde oturuyorlar. Sokaklarda bu perişanlığın içerisinde ayakkabıların temizlenme ritüeli hiç ihmal edilmiyor.! Üç dört ufak kovada su ve süngerle bekliyor gençler. Birer de tabure. Ayakkabı temizliyorlar.. Anlayabilmiş değilim. Holy Trinity Katedral’e çıkıyor yolumuz. İçeri girmek biletle, arkada müze de bu kapsam da. Ayakkabılar çıkarılıyor içeri girerken, ilk kez karşılaştım bu uygulama ile. Vitrayları, mimarisiyle Ortodoks inançlı Etiyoplılar için önemli bir mabet.

Gitmek gerek bu şehirden. Biraz güneye. Otobüs Firmalarının toplaştığı bir yer var. Hangisi gidiyorsa Shashamane’ye bilet almalı. Çok erken kalkıyor otobüsler zira gece yol yapmak yasak bu ülkede. Trafikte bir süre gidince yasağın nedenini anlıyorsunuz. Yolu kaplayan hayvan sürüleri, sağdan soldan zıplayan sürprizler, insanlar ve yolun kendilerine ait olduğunu düşünen çılgın sürücüler.. Şoför arkası koltuklardayız. Henüz karanlık, Trans Afrika otoyolunda ilerliyoruz. Gün aydınlandıkça çevremde yürüyen, sırtında ya da eşek arabasında sarı bidonlar taşıyan her yaştan insan görüyoruz. Su olduğunu anladık bu bidonların. İçlerinde yağ geliyormuş, sanırım Kenya’dan, sonra da su için kullanıyorlarmış.

Yol boyunca çok sayıda eşek, eşek arabası görüyorum. Etiyopya Dünya’da en çok eşek olan ülkeymiş.! Daha önce Çin ilk sıradaymış. “İngiltere merkezli The Donkey Sanctuary’a göre, 7 milyondan fazla eşeğin bulunduğu Etiyopya, bu sayıyla dünyada en fazla eşeğin yaşadığı ülkelerin başında geliyor. Kırsal kesimde ve şehirde Etiyopyalıların hayatında önemli yer tutan eşekler, hem binek olarak hem de gıda, su, yakacak ve inşaat malzemesi taşınmasında kullanılıyor.”

Shashamane’ye yaklaşırken, okuduklarımızdan sonra Hawassa’ya devam etmeye karar verdik. Orada konaklayacaktık. Otobüsten inince bir tuktukla anlaşmamak olmaz. Göl kenarında Lake View Hotel’e geldik. İşler biraz uzayınca az ilerideki düzgün, temiz Heron Hotel’e transfer olduk. Üç gün oradaydık, rahattı, tatlı insanlar.. Balkon yeşillikleri ve oradan oraya uçan leylek benzeri kuşları görüyor.

Göl kenarına ulaşmak kolay.  Kıyıya paralel, çift taraflı Okaliptus ağaçları arasında uzunca bir yürüme yolundayız. Gün batımının tam zamanı. Göl üzerinde ince sazlık.. Kimi balıkçı bir kayık uydurmuş, kimisi kıyıda. Leylek zannediyorum uzaktan ama değil. Uzun gagalı , endemik bir kuş Marabu ymuş adı. Çirkince. Göl kenarı, terastan bakınca ağacın tepesinde, her yerdeler. Akşam geleneksel yiyeceği İnjera .. Genellikle glutensiz Teff unundan, kimi zaman sorgum ya da diğer tahıllardan yapılan proteinden zengin, süngerimsi, biraz delikli, ekşimsi bir krep aslında. Genellikle büyükçe yapılıp üzerine çeşitli sebzeler, patetes, mercimek, domates ve soslar koyulan ve elle bükülüp kopartılarak yenilen bir yemek. Fotoğrafı var aşağıda..  Ben ekşiliğini pek sevmedim, üzerindeki malzemeler yeterliydi benim için..

Gölde gezmek ve daha doğrusu Hippoları, Fish Marketi görmek için bir tekneyle anlaşıyoruz ertesi sabah. Tekneye ulaşana kadar yol boyu Hornbill ve renkli kuşlar. Marabular balık peşinde. Yerli halk çoğunlukta, bizim gibi tek tük gezenler de aralardan seçiliyor. Fish Market’e yaklaştıkça sahile yakın ince uzun sazların yanında su bitkileri ve elbette kuşlar.. Suyun içinde birbirine yakın yüzen dört beş Hippo.. Yavru Hipponun uykusu var sanki, gözler baygın yaslamış kafayı anasının sırtına keyfine bakıyor. Baba, anlaşılıyor haşmetinden.!! Ne güzeller. Az sonra iki tane de ince bacaklı kuş gelip sırtlarına konuyor. Birlikte yaşamanın ne sakıncası olabilir ki. Güzellik burada. Bu duyguyu koyunların sırtında renkli kuşları gördüğümde de hissettim.

Balıkçılar ince ağlarından balıkları alırken kuşlar da paylarını bekliyor. İki Pelikan havalanıyor soldan. Yakaladım, karede.. Neşeyle dönüyoruz. Tekne sonrası birer bira arkasından pazara doğru yürüyoruz. Sıcak oldukça, yazın fenadır burası.

Otele yakın “Amora Gedel Park” bakımsız ancak çok sayıda ağaç, sahilinde balıkçılların olduğu bir park. Bu ülkede farklı çeşitte ağaçlar ve dallarında renkli kuşlar gördüm. Adlarını bulamadım, akasya çeşitleri, okaliptüs, sedire benzeyen ağaçlar ve daha niceleri.

On yıl önce buraya yerleşmiş İtalyan, Etiyopyalı bir kadınla birlikte açmış Otelin yanındaki restoranı. St.Georg birası eşliğinde lezzetli bir Pizza ile akşam keyfi… Kadının oğlu ile yarın bizi Hawassa’nın kuzeyindeki Rift Vadisinde yer alan Abidjatta-Shalla National Park’a  götürmesi için anlaştık.

Abidjatta ve Shalla gölü arasında bir park. Shashamane üzerinden gidiyoruz. Park girişinde iki devekuşu buyur etti bizi. Rehberlerden birini arabaya alıp onun yönlendirmesiyle devam ediyoruz. Bazı noktalarda durup hiçbir hayvanı ürkütmeme çabasıyla sessizce yürüyoruz. Sıcak saat nedeniyle kuşlar az. Yaban Domuzu, Ceylanlar var. Kocaman siyah gözleriyle biraz ürkek biraz da meraklı bakıyorlar bize.. Zemin kuru toprak. Üzerinde ağaçlar çok sık olmasa da, yassı görünümlü dalları ile gözüme hoş geliyor. Etiyopya’da 2019’da “Yeşil Miras” kapsamında bir günde 353 milyon fidan dikilerek dünya rekoru kırılmış. “Birleşmiş Milletler'e göre, Etiyopya'da 20. yüzyılın başlarında yüzde 35 olan ormanlık alanların oranı 2000'li yıllarda yüzde 4'e düştü. Bu nedenle Ülkede son yıllarda ciddi bir kuraklık yaşanıyormuş.”

Göl kenarına yaklaşınca sahil boyunca beyaz ve pembe kanatlı flamingolar çıkıyor karşımıza. Arada havalanıyor sonra başka bir noktaya konuyorlar. Arabaya doğru yürüyoruz, iki erkek çocuğu bitiyor yanımızda. Bu Etiyopya’nın bir geleneği. Issız ve kurak yerde kimi zaman ellerinde satacak bir obje ile nereden çıkıyor da geliyorlar bilmiyorum. Yol boyunca arabaya koşuyor, su, yiyecek, kalem istiyorlar. Ne varsa veriyoruz, gönülleri şenlensin.. Rehberimizin yönlendirdiği şekilde Hot Water ‘ı görmeye gidiyoruz. Zeminden gelen yüksek ısılı su kaynıyor. 3-5 dakikada yumurta pişer diyor rehber. Bu suyu, çevrede yerleşim göremesem de, çamaşır yıkamak için de kullanıyorlarmış. Temiz su, kimyasal kokusu yok.

Coğrafya güzel, insanlar da…

Acıktık.. Jamaican RastaPeople olduğu restoranda domates soslu makarna.. Shashamane’yi geçince, Hawassa’da tanıştığımız Üniversite Öğretim Görevlisi Ghoshu’yla buluşmak üzere Wondo Genet College e bağlı Arbetorium’a gittik. Pek doğa yürüyüşü yapamamıştık bu ülkede, şartlar böyle. Bu yemyeşil florada geçirdiğimiz iki saat nefesimizi açtı.

Kuzeyini görmedim Etiyopya’nın ama Addis’ten Hawassa’ya sevdim. Yoluma çıkanlar, çocuklar, insanlar, coğrafyası ve çeşitli hayvanlarıyla.. Yardımcı, güler yüzlü insanlar. Kimi zaman ufak bir şey satmak için ısrarcı ve çaba içinde olabiliyorlar ama sevimliler yine de..

Rift Vadisinden aşağı doğru, heyecanla beklediğim Omo Vadisi için Arba Minch’e gitmek için sabah erken yola çıkacağız..

 

Zeynep Erim

10.Mart.2020

2 Comments to “ Etiyopya

  1. edip says :Yanıtla

    Çok güzel fotoğraflar var.

    1. Zeynep says :Yanıtla

      Teşekkür ederim Edip’cim. Sanırım o biraz da Coğrafyanın güzelliğinden..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

TOP