San Agustin/Kanyon yürüyüşü

Yolda şoförün yanındayım. Sevimli, işini ciddi yapan, keyifli bir adam. Yol oldukça güzel. Fotoğraf çektiğimi görünce, güzel açılarda yavaşlıyor ve hatta önceden karşılaşacağımız manzara için uyarıda da bulunuyordu. Sağlı sollu ağaçların hıyaban oluşturduğu düzgün yolda, radyodan gelen ezgilere eşlik eden şoförümüzle keyfimiz yerinde. Günü iki yudum viski eşliğinde batırıyoruz.

 

Pitalito’da başka bir araca transfer oluyoruz. Bir kamyonet, pikap benzeri bir araca biniyoruz. Bagajlar taşınıp tavana bağlanmış. Arkaya karşılıklı 2 sıraya yerleşiyoruz. San Agustin’e uçuyoruz..:) Salento’da tanıştığımız Deniz’in önerdiği Casa de Nelly’de yer ayırtmıştık. Kaldığımız Hosteller içerisinde farklı bir yeri oldu bahçesi, çiçeklerive  kuş cıvıltılarıyla. Akşam mutfağı kapattıkları için yanımızda taşıdığımız bisküviler ve Harry’nin ikram ettiği muz ile karnımızı doyurduk.

San Agustin’de 3 ayrı yerde bulunan “San Agustin Archaeological Park”ı ziyaret etme niyetindeyiz. Eski bir uygarlıktan kalan mezar höyükleri, teraslar, 4-5 metreyi bulan taş heykeller oldukça etkileyici. Park çok uzak değil.  Sabah parka giriş için bilet alırken asılı olan bir liste dikkatimizi çekiyor. 2 aydır ziyaret eden kişilerin uyrukları yazılı. 17000 civarında Kolombiyalı, Alman, Fransız, Hollanda.. devam ediyor. Türk hiç yok. İsimlerimizi yazıyoruz. Yarın şelaleye gideceğiz.

 

Yol çok güzel, Harry’nin verdiği rotayı takip ediyoruz. Nehir boyunca yürüyoruz. Su sesi nehre yaklaştıkça artıyor. Bu kez Amazon’daki hatayı yapmadım mayom yanımda. Şelaleden ütümüze gelen ince su damlacıklarıyla serinliyoruz.  Biraz moladan sonra farklı bir yoldan Nelly’e yürürken kahve tarlaları (Finca) yanında bir eve sesleniyoruz. Bizim için kahve yapabileceklerini söylüyorlar. Kahvenin üretimi, kavrulup öğütülmesini anlatıyor evin genç ve işe sahip çıkan oğlu. Küçük kız çocuğu babasının kucağında gülümseyerek poz veriyor bana. Kahveleri içip, bize verdikleri bir paket öğütülmüş kahve ile yola devam ediyoruz.

 

Hostelde kalan diğer misafirlerle birlikte yemek yiyeceğiz bu akşam. Almanya, İsviçre,  Québec’ten gelmişler. Fransızlar var. Sohbet ediyor, şarap içiyoruz. Kuş sesleri gece de devam ediyor.

 

Yarın San Agustin’den ayrılacağız. Yaklaşık 25-30 km sürecek bir yoldan Kanyonu geçip İsnos’a varmayı hedefliyoruz. Eşyalarımızı Harry motorla gönderecek, biz az eşyayla yürüyeceğiz.

 

Önce nehire inip tahta köprüden geçeceğiz ve tekrar 800 m çıkacağız. Kahve tarlaları, dar, taşlı, eğimli yollardan, nehir kenarlarından yürüyoruz. Yol boyunca portakal ve muz ağaçları arasında, ufak ama her yanı çiçeklerle, yeşilliklerle dolu evlerden ara ara yöresel ezgiler duyuyoruz. Her evde 3-4 çelimsiz koca sesli köpekler var.  Çocuklar görüyoruz arada bahçelerde, seyrek de olsa yanımızdan geçen motorlu, atlı insanlar. Yağmurluklar yanımızda ama sanırım ihtiyaç olmayacak. Isındı iyice hava. Çıkış bana daha kolay geliyor. Evet nefes alışımız sıklaşıyor biraz ama iniş bacakları daha çok yoruyor. Granada isimli bir köye geliyoruz. Bir okul göreceksiniz oradan sol devam edin demişlerdi, doğru yoldayız. Okulun karşısında papağanı ve bol çiçekli bahçesi olan evde kahve molası veriyoruz.

 

Kısa molalarla yolun sonuna yaklaşıyoruz, yorulduk. Bu bölgede şeker kamışı tarlaları ve şeker kamışını işleyen küçük atölyeler göze çarpıyor. İsnos’un şeker kamışı üretiminde üst sıralarda yer aldığını öğreniyoruz. Merkeze çok yaklaşmıştık bir araba durdu. Yüzümüzde gülümseme ve yorgunlukla eşyalarımızı teslim alacağımız otobüs firmasının ofisine kadar geliyoruz.  15 dk. Sonra Popayan’a otobüs varmış. Benim son durağım..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

TOP